Bir Mimarın Gözünden İstanbul’un Silueti… Mimar Ahmet Erkurtoğlu
İstanbul’un kentsel dönüşüm sürecini konuştuğumuz AE Mimarlık Yönetim Kurulu Başkanı Mimar Ahmet Erkurtoğlu, mesleğe adım atarken amacının paradan ziyade insan kazanmak olduğunu söylüyor. Yıllar içinde bu amacına ulaşmış olmanın mutluluğunu yaşadığını dile getiren Erkurtoğlu,günden güne çoğalan mimarlık ofislerinin varlığından yakınıyor ve ekliyor: “Günümüzde sadece estetige ağırlık veren projeler “cephe tasarımı” olarak ön plana çıkıyor. Oysa bir mimar estetik kadar binanın işlevselliğine de dikkat etmelidir. Dışarıdan mükemmel görünen bir yapının işlevselliğinin iyi olmaması o yapının değerini düşüren en önemli faktördür. Bu nedenle AE Mimarlık olarak her zaman işlevselliği ön planda tutuyoruz.”
Kadıköy’ün ünlü mimari Ahmet Erkurtoğlu hakkında bilgi edinmek isteriz. Kendinizden bahseder misiniz?
1959 yılında Kastamonu İnebolu’da, 5 kardeşin en küçük çocuğu olarak dünyaya geldim. İlkokul, ortaokul ve lise dahil olmak üzere çocukluğum burada geçti. Ailem ticaretle ve aynı zamanda turizmle uğraşıyordu. Ben kendi otellerimizde garsonluk, komilik yaparak büyüdüm. Ticareti ve insan ilişkilerini küçük yaşlarda öğrendim. 1979 yılında Edirne Trakya Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ni birincilikle kazandım. Her ne kadar çocukken mimar olmanın hayallerini kursam da, amacım mimar olmak değil, üniversiteyi bitirdikten sonra işlerin başına geçmekti. Üniversite bittiğinde İnebolu’ya geri döndüm, ablam ve rahmetli annem bana, “Oğlum buralarda durma, İstanbul’a git” dediler. İstemeye istemeye İnebolu’ dan ayrıldım ve İstanbul hikâyem de böylece başlamış oldu. 1983 yılında bir ofiste çalışmaya başladım. 1991 yılında AE Mimarlık’ı kurdum. O günden bu güne üzerinden tam 33 yıl geçti ve ben hâlâ projeler üretmeye devam ediyorum. Bu mesleğe adım atarken amacım paradan çok insan kazanmaktı ve sanırım bu amacıma ulaştım. 33 yıldır insana yatırım yapıyorum ve birçok dost kazandığıma inanıyorum. Çeyrek asrı deviren bir mimarlık şirketi olduk ve kurulduğumuz günden beri proje üreten mimarlik şirketleri arasında önemli bir yerde duruyoruz.
AE Mimarlık hakkında bilgi verir misiniz? “Herkes için tasarım, kullanıcı odaklı tasarım, gerçek yaşam için tasarım ve ömür boyu tasarım” mottosunu daha açık bir dille ifade eder misiniz?
Günümüzde mantar gibi çoğalan mimarlık şirketlerine rağmen inşaat firmalarının en çok güven duyduğu mimarlık ofislerinden biri olmanın gururunu yaşıyoruz. AE Mimarlık’ın bu kadar çok mimarlık ofisi arasında farklı olmasının ana nedeni, mimari çözümlerde sadece estetik kaygıları içerisinde kaybolmamış olmasıdır. Günümüzde sadece estetiğe ağırlık veren projeler “cephe tasarımı” olarak ön plana çıkıyor. Oysa bir mimar estetik kadar binanın işlevselliğine de dikkat etmelidir. Kullanıcılar bir daire alırken m2 başına bir bedel ödediklerinden, mimar kullanıcıları zarara uğratmamak için her bir metrekareyi doğru değerlendirmelidir. Dışarıdan mükemmel görünen bir yapinin işlevselliğinin iyi olmaması o yapının değerini düşüren en önemli faktördür. Bu nedenle AE Mimarlık olarak her zaman işlevselliği ön planda tutuyoruz. Net ve brüt alanların oranına dikkat ediyoruz. Yani mümkün olduğu kadar kayıp alansız projeler üretiyoruz. Bizim projelerimiz yatırımcilari ve mal sahiplerini zarardan kurtarıyor ve yatırımcılar ortak alanların yerine kendi dairelerinde kullandıkları alanların parasını ödüyorlar. Bunun yanında yaptığımız binaların detaylarına önem veriyoruz. İddialı cephe tasarımlarına imza atıyoruz ve o yüzden fark ediliyoruz. Bu da yaptığımız işleri ön plana çıkarıyor. Artık Cadde’de farklı bir bina gören herkes, o binada AE Mimarlık’ın imzası olduğunu biliyor.
AE Mimarlık’ın projeleri arasında hangi yapılar var?
Kurulduğumuz günden beri yurt içinde ve yurt dışında (konut, villa, iş yerleri, eğitim, sağlık, turizm, dini yapılar, huzur evleri gibi…) milyonlarca metrekareye imza attık. DoubleTree by Hilton Moda, Ofisim İstanbul, Panorama Park Moda, Bostancı City, Kale Bodur iş Merkezi, Doğa Koleji, Natulius AVM renovasyonu, Boomerang Tower Kartal, Vitrin Kozyatağı ve Doğuş Üniversitesi, yurt dışında da Irak Erbil’de 2000 konuttan oluşan bir yerleşke, Süleymaniye’de 600 konut ve AVM, Tacikistan Duşanbe’de AVM ve kültür merkezi, Ukrayna Kiev’de iş merkezi, Bukovel’de de dağ evleri, Kazakistan, Kırgizistan, Mısır, Arnavutluk ve Saraybosna’da eğitim ve dini tesis projeler yaptığımız yapılar arasındadır. Son 3 yıldır yoğun olarak özellikle Kadiköy’de bina yenileme projelerinde çalışmaktayız. Çok yoğun olduğumuzdan dolayı bazı projeleri geri çevirmek zorunda kalıyoruz. 2015 yılında 100’ün üzerinde projeyi hayata geçirerek oldukça verimli bir dönem yaşadık. Elimizdeki projelerin yüzde 90’ini Bağdat Caddesi ve civarında gerçekleştiriyoruz. Özellikle Anadolu yakasındaki müteahhitlik firmalarının yarısıyla çalışıyoruz. Ayrıca Zeytinburnu’nda bir rezidans projesi, Gaziantep’te konut, AVM ve ofislerden oluşan bir konsept proje, memleketim olan Kastamonu’nda kültür merkezi, yer altı otoparkı, çarşı projeleri, çevre düzenleme ve park projeleri üzerinde çalışma yapmaya devam etmekteyiz. Şu anda Sanko İnşaat, Birgen İnşaat, Aydoğan İnşaat, Merttaş İnşaat, Asce&Kıral, Oran İnşaat, Kosifler Yapı, Çakoğlu İnşaat, İnanlar-Uranüs Group, MSK Hisar İnşaat, Ulusoy inşaat, Alker İnşaat, Ulusoy İnşaat gibi inşaat firmalarına etüt ve projelendirme hizmeti veriyoruz.
Yıllar içerisinde kadıköy’de ve Bağdat Caddesi’nde nelerin değiştiğini -kentsel dönüşüm sürecini- yorumlar mısınız?
Kentsel dönüşüme baktığımızda binaların yenilenme hareketinden bahsetmemiz daha doğru olacaktır. Burada yapılan kentsel dönüşüm değil, binasal dönüşümdür. Evet, binalar sağlamlaştırılıyor, depreme dayanıklı hale getiriliyor. Ancak kentsel dönüşümü gerçekleştirirken İstanbul’a da bir şeyler katmamız gerekiyor. Yani bir binayı yaparken yeşil alanlar, yollar düşünülmeli. İstanbul’un yeşil alanlarla nefes almaya ihtiyacı var. Benim kentsel dönüşümdeki önerim; imar konusunda parsellerin birleşerek büyümesi gerektiğidir. Çünkü parsellerin birleştirilerek imarın arttırılması demek, şehrin rahatlaması anlamına da geliyor. Benim anladığım kentsel dönüşüm, kente katkisi olan bir dönüşümdür. Kadıköy’e baktığım zaman Kadıköy’ün elden gittiğini görüyorum. Her taraf şantiye, sokaklara giremiyoruz. Insan yoğunluğu ve trafik yoğunluğu artacak ama kentsel dönüşümde bu yoğunluğu kaldıracak alt yapı, yol, yeşil alanlar ve rekreasyon alanları yaratılmiyor. Dolayısıyla Istanbul’un her tarafı maalesef beton yığını haline gelecek. Yazın camlarımızı açtığımızda bile bir rüzgar esintisi hissedemeyeceğiz. Çocuklarımıza yeni oyun alanları yaratılmamış olacak. Umarım mevcut alanları koruyabiliriz. Kentsel dönüşüm başladığından beri AE mimarlık olarak yaklaşık 300 binayı yeniledik ama benim kentsel dönüşüm anlayışıma göre yaptığım tek proje, Kozyatağı’nda 5 dönüm arsa içindeki 4 binayı yıkıp yerine biri 20, diğeri 28 katli 2 bina yaptiğım projedir. Binaların oturumundan sonra kalan arazide yeşil alanlar, çocuk oyun alanları, binaya ait sosyal tesis, bisiklet, yürüyüş alanları kapalı otoparklar ve misafirler için açık otoparklar tasarlanmıştır. Burada yaşayanlara güvenli ve huzurlu özel yaşam alanları sağlanmıştır. Kısacası aynı parselde bulunan 10 katlı binayı yıkıp yerine 12 katlı yeni bir bina yapmak bana göre kentsel dönüşüm değildir ve maalesef şu anda yapılan bu dönüşümün kente bir katkısı olmadığı gibi yaşadığımız kentlere de en az 50 sene daha kaldırılamayacak bir yük getirecektir.
Bir mimarın gözünden İstanbul’un siluetini nasıl açıklarsınız?
Ne yazık ki İstanbul’u koruyamadık. Bugün Viyana’ya, Paris’e veya Budapeşte’ye gittiğinizde orada şehrin ve tarihi eserlerin nasıl korunduğuna şahit olabiliyorsunuz. Tabii bu durum şehrin büyümesine engel olmamış. Şehrin siluetine zarar vermeden, yeni alanlara doğru yeni yapılaşmalara ağırlık verilmiş. Bizde ise ne yazık ki şehir planlamacılığı kavramı doğru değil. Yeni bir bina ile tarihi bir bina iç içe girmiş durumda. Oysa Istanbul’un, Avrupa şehirlerinde olduğu gibi eski ve yeni şehir olarak ikiye ayrılması gerekiyor. Orneğin; Tarihi Yarımada’yı kesinlikle koruma altına almak şart. Bir mimar olarak yatay doğrultuda bina yapmaktan ziyade, dikey doğrultuda bina yapmayı doğru buluyorum. Bunun için de İstanbul’un tarihi lokasyonlari dışında, yüksek binaların yapılmasına izin verilmeli. Yine kentsel dönüşüme baktığımızda ise binaların bir yenilenme hareketinden bahsetmemiz daha doğru olacaktır. Ancak kentsel dönüşümü gerçekleştirirken Istanbul’a da bir şeyler katmamız gerekiyor. Yani bir binayı yaparken yeşil alanlar, yollar düşünülmeli. İstanbul’un yeşil alanlarla nefes almaya ihtiyacı var. İstanbul’un hâlâ bir master planı olmadığı ve yapılan imar planları sürekli delindiği için şehrimiz gelecekte alt ve üst yapının yetersiz olduğu yeşil ve rekreasyon alanlarının çok çok az olduğu, rüzgarın dahi esmediği bir beton yığını haline gelecektir. Yapılan binaların cephelerinde ise estetik yönden mimari kısıtlayan veya yönlendiren bir yönetmelik maddesi olmadığından dolayı çeşitli malzemelerin kullanıldığı rengarenk bir yapılar cümbüşü halinde olacaktır. Yapılarda yapımcıların ekonomik kaygıları yüzünden birçok caddede yan yana güzel ve çirkin binaları görmekteyiz. Ülkemizde isteyen herkes kolayca müteahhit olabiliyor. Bence her isteyen müteahhit olamamali ve müteahhitliğe bir kıstas getirilmeli. Bu inşaat piyasasındaki güveni arttıracaktır. Bunun yanında mimarlara da bir sınırlama getirilmesi gerekiyor. Her mimar, önüne gelen her projeyi çizmemeli! Mesela; hastane çiziyorsa o konuda ihtisas sahibi olmalıdır. Böyle bir uygulama olabilirse yapılacak her türlü yapının daha işlevsel ve daha estetik olacağını düşünmekteyim. Bu da ülkemize kazandıracağı ekonominin yanında yaşadığımız kenti estetik açıdan daha güzelleştirecektir. Gençlerin son yıllarda mimarlığa olan ilgisini değerlendirir misiniz? Genç mimar adaylarına ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz? Gençler ilk önce bu mesleği seviyorlarsa yapmalılar. Gerçekten sevmiyorlarsa bu mesleği kesinlikle yapmasınlar ve mimar olmak için yeteneklerinin olup olmadıklarını düşünsünler. Çünkü bu meslek, hem beynin hem gözün hem elin aynı ayda çalıştığı bir meslek dalıdır. Bu üç enstrümanin çok ahenkli, uyumlu çalışması gerekmektedir. Mimarlık severek yapılacak bir meslektir. Sevilirse başarı peşinden gelir. İbrahim Bodur’un bana verdiği 3 altın öğüdü, ben de gençlerle paylaşmak istiyorum: Çalışkan olsunlar, dürüst olsunlar ve şanslarını iyi değerlendirsinler. Türkiye’de gerçekten uluslararası projelere imza atabilen çok yetenekli mimarlar bulunuyor. Bu mimarların Türk mimarisine katkısı büyük. Ancak ülkemizdeki zorlukları da bilerek sektöre adım atsınlar.
Kentsel dönüşüme nefes aldıracak “Yüzde 90 Çoğunluk Yasası”ndan bahsediyorsunuz. Bunun kapsamını açabilir misiniz?
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın çıkarmış olduğu 3/2 çoğunluk yasası binaların yıkılmasını sağlamaktadır. Ancak yapılması için yüzde 100 çoğunluk gerekmektedir. Sorunlu kat maliklerinin bulunduğu parsellerde 3/2 çoğunlukla bina yıkıldıktan sonra yapim süreci başladığından yüzde 100 çoğunluk sağlanmış ise yatırımcı ve mal sahipleri maddi kayıplara uğramaktadırlar. Benim önerim hem bu sorunu çözebilecek hem de insanca yaşayanlar gerçek bir kentsel dönüşüme yol açacaktır. Bakanlığımızın yaptığı yüzde 20’lik artış parsel bazında olduğu için şe hircilik açısından yanlıştır. Ancak olası Istanbul depreminde önce binaların yenilenmesine yol açtıği ve insanların sağlam binalarda oturmasını sağladığı için doğru bir uygulamadır. Gerçek kentsel dönüşüm olabilmesi için bu yüzde 20’lik artışi parselleri birleştirerek, birleştikçe emsali artacak şekilde ada olmaya yönlendirirsek ve ada olduğunda da ek bir emsal de verilirse doğru bir kentsel dönüşüm olacaktır. Tabii ki böyle bir uygulamada çeşitli nedenlerle problem yaratan mal sahiplerinin sayısı artacaktır. İşte burada bakanlığımızin binaların yıkılması için çıkardiği 3/2’lik yasa gibi yapılması için de yüzde 90 çoğunluk yasası çıkması gerekir. Bu yasa parseller 1 adaya dönüştüğü ve en az yüzde 90 coğunluk sağlandığı takdirde, yüzde 90 çoğunluğun ve sorun çıkaran yüzde 10’un hakkını koruyacak bir yasa olacaktır. Nasıl olacak derseniz; bakanlık sorun çıkaran yüzde 10’un yerine bir kayyum, hakem heyeti, bilirkişi vs. atar. Bu kişiler sorun çıkaran kişilerin hakkını koruyarak kat karşılığı sözleşmeye imza atar ve inşaatın yapılabilmesi için gerekli olan tüm taahhütname ve muvafakat nameleri verir. Inşaat yapılırken de onların hakkini korur ve inşaat iskânı aldıktan sonra da kat mülkiyet tapularını sorun çıkaran kişilere verir ve böylece hem gerçek bir kentsel dönüşüm olur hem de kişiler sorun çıkarmayan kişiler mağdur olmaz. Tabii ki olayın hukuksal boyutunu hukukçularımız daha iyi bilir.