“Önce İğneyi Kendine, Sonra Çuvaldızı Başkasına Batır”
AE Mimarlık Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Erkurtoğlu:
“Önce iğneyi kendine, sonra çuvaldızı başkasına batır”
“Maalesef şu anda yapılan bu dönüşümün yaşadığımız kentlere bir katkısı olmadığı gibi, kentlerdeki mevcut sorunlara da, en az 50 yıl daha kaldırılamayacak ilave bir yük getirecektir.” 1991 yılında ‘AE Mimarlık‘ adı altında kendi mimarlık ofisini kuran Ahmet Erkurtoğlu ile gündemdeki konulardan biri olan ‘Kentsel Dönüşüm’ hakkında konuştuk… Bir çok değerli projenin altında imzası olan Erkurtoğlu, estetiği ve fonksiyonelliği bir arada kurgulayabilen ender isimlerden… 33 yıldır özveriyle çalışmalarını sürdüren Erkurtoğlu, şu ana kadar ki en büyük kazanımının; “sektörün güven duyduğu başlıca mimarlık ofislerinden biri olmak” şeklinde ifade ediyor…
Ahmet Bey, mimariye olan ilginiz nasıl oluştu? Mimarlığa giriş hikayenizle birlikte, gerçekleştirmiş olduğunuz projelerden biraz bahseder misiniz?
1959 yılında Kastamonu İnebolu’da, 5 kardeşin en küçüğü olarak dünyaya geldim. Ilkokul, ortaokul ve lise dahil olmak üzere çocukluğum burada geçti. Ailem ticaretle meşguldü. Aynı zamanda turizmle de ilgiliydiler. Ben kendi otellerimizde garsonluk, komilik yaparak büyüdüm, bahşiş almak için gelen müşterinin valizini taşırdım, müşteriye çay-kahve servisi yapar, plajlarda poğaça ve ciklet satardım. Ticareti ve insan ilişkilerini küçük yaşlarda öğrendim. 10 yaşındayken babamı kaybettim. iki ağabeyim işlerin başına geçti ama aralarında bazı anlaşmazlık çıkınca yavaş yavaş babamın bıraktığı kurulu iş düzeni de çökmeye başladı. 1979 yılında Trakya Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ni birincilikle kazandım. Her ne kadar çocukken mimar olmanın hayallerini kursam da, amacım mimar olmak değil, üniversiteyi bitirdikten sonra işlerin başına geçmekti. Üniversite bittiğinde İnebolu’ya geri döndüm, ablam ve rahmetli annem bana, “Oğlum buralarda durma, İstanbul’a git” dediler. İstemeye istemeye Inebolu’dan ayrıldım ve İstanbul hikayem de böylece başlamış oldu. 1983 yılında bir ofiste çalışmaya başladım. 1991 yılında AE Mimarlığı kurdum. O günden bu güne üzerinden tam 33 yıl geçti ve ben hâlâ projeler üretmeye devam ediyorum. Bu mesleğe adım atarken amacım paradan çok insan kazanmaktı ve sanırım bu amacıma ulaştım. 33 yıldır insana yatırım yapıyorum ve birçok dost kazandığıma inanıyorum. Çeyrek asrı deviren bir mimarlık şirketi olduk ve kurulduğumuz günden beri proje üreten mimarlık şirketleri arasında önemli bir yerde duruyoruz. Günümüzde mantar gibi çoğalan mimarlık şirketlerine rağmen inşaat firmalarının en çok güven duyduğu mimarlık ofislerinden biri olmanın gururunu yaşıyoruz. AE Mimarlık’ın bu kadar çok mimarlık ofisi arasında farklı olma sinin ana nedeni, mimari çözümlerde sadece estetik kaygıları içerisinde kaybolmamış olmasıdır. Günümüzde sadece estetiğe ağırlık veren projeler ‘cephe tasarımı’ olarak ön plana çıkıyor. Oysa bir mimar estetiğe dikkat ettiği kadar binanın işlevselliğini de göz önünde bulundurmalıdır. Kullanıcılar bir daire alırken m2 başına bir bedel ödediklerinden, mimar kullanıcıları zarara uğratmamak için her bir metrekareyi doğru değerlendirmelidir. Dışarıdan mükemmel görünen bir yapının işlevselliğinin iyi olmaması o yapının değerini düşüren en önemli faktördür. Bu nedenle bizler AE Mimarlık olarak her zaman işlevselliği ön planda tutuyoruz. Net alanın ve brüt alanın oranına dikkat ediyoruz. Yani mümkün olduğu kadar kayıp alansız projeler üretiyoruz. Bizim projelerimiz, hem yatırımcıları hem de mal sahiplerini olası zarardan koruyor. Yatırımcılar sadece ortak alanların yerine kendi dairelerinde kullandıkları alanların parasını ödüyorlar. Bunun yanında yaptığımız binaların detaylarına önem veriyoruz. İddialı cephe tasarımlarına imza atıyor ve bu yüzden fark ediliyoruz. Bu da yaptığımız işleri ön plana çıkarıyor. Artık Cadde’de farklı bir bina gören herkes, o binada AE Mimarlık’ın imzası olduğunu biliyor. Geçen yıl 100 civarında projeyi hayata geçirerek oldukça verimli bir dönem yaşadık. Elimizdeki projelerin yüzde 90’ini Bağdat Caddesi ve civarında gerçekleştiriyoruz. Özellikle Anadolu yakasındaki müteahhitlik firmalarının hemen hemen yarışıyla çalışıyoruz.
Kentsel dönüşüm projeleri hakkında neler söylemek istersiniz? Sizce bu dönüşüm şehrin ihtiyacı doğrultusunda mi gerçekleşiyor?
Kentsel dönüşüme baktığımızda ise binaların bir yenilenme hareketinden bahsetmemiz daha doğru olacaktır. Bu da kentsel dönüşüm değil, binasal dönüşümdür. Evet binalar sağlamlaştırıyor, depreme dayanıklı hale getiriliyor. Ancak kentsel dönüşümü gerçekleştirirken İstanbul’a da bir şeyler katmamız gerekiyor. Yani bir binayı yaparken yeşil alanlar, yollar düşünülmeli. İstanbul’un yeşil alanlarla nefes almaya ihtiyacı var. Benim kentsel dönüşümdeki önerim; imar konusunda parsellerin birleşerek büyümesi gerektiğidir. Çünkü parsellerin birleştirilerek imarın arttırılması demek, şehrin rahatlaması anlamına da geliyor. Benim anladığım kentsel dönüşüm, kente katkısı olan bir dönüşümdür. Kadıköy’e baktığım zaman Kadıköy’ün elden gittiğini görüyorum. Her taraf şantiye, sokaklara giremiyoruz. İnsan yoğunluğu ve trafik yoğunluğu artacak ama kentsel dönüşümde bu yoğunluğu kaldıracak alt yapı, yol, yeşil alanlar ve rekreasyon alanları yaratılmıyor. Dolayısıyla İstanbul’un her tarafı maalesef beton yığını haline gelecek. Yazın camlarımızı açtığımızda bile bir rüzgar esintisi hissedemeyeceğiz. Çocuklarımıza yeni oyun alanları yaratılmamış olacak. Umarım mevcut alanları koruyabiliriz. Kentsel dönüşüm başladığından beri AE mimarlık olarak yaklaşık 300 binayı yeniledik ama benim kentsel dönüşüm anlayışıma göre yaptığım tek proje, Kozyatağı’nda 5 dönüm arsa içindeki 4 binayı yıkıp yerine biri 20, diğeri 28 katlı 2 bina yaptığım projedir. Binaların oturumundan sonra kalan arazide yeşil alanlar, çocuk oyun alanları, binaya ait sosyal tesis, bisiklet, yürüyüş alanları kapalı otoparklar ve misafirler için açık otoparklar tasarlanmıştır. Burada yaşayanlara güvenli ve huzurlu özel yaşam alanları sağlanmıştır. Kısacası aynı parselde bulunan 10 katlı binayı yıkıp yerine 12 katlı yeni bir bina yapmak bana göre kentsel dönüşüm değildir. Maalesef şu anda yapılan bu dönüşümün kente bir katkısı olmadığı gibi yaşadığımız kentlere de en az 50 sene daha kaldırılamayacak bir yük getirecektir.
Bağdat Caddesi üzerindeki proje çalışmalarınız nasıl ilerliyor?
Şu anda Bağdat Caddesi’nde en çok projesi bulunan mimarlık ofislerinden biriyiz. Sadece 2015 yılında 100 projeyi hayata geçirdik ve projelerin yüzde 90’ı Bağdat Caddesi ve civarındaydı. Sadece bir inşaat firmasına Bağdat Caddesi civarında 25 proje çizdik. Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğindeki, yüzde 20 ve yüzde 25’lik artışın sadece emsalli alanları kapsadığı